ANAOKULU EĞİTİM MODELLERİ HAKKINDA BİLMEK İSTEDİĞİNİZ HERŞEY
Çocuklarımızın sağlıklı birer birey olabilmeleri için anne-babalar olarak birçok araştırma içine giriyorsunuz. Çocuklarımızın ihtiyaç duydukları alanları Sınav Anaokulu Koordinatörlüğü olarak belirliyor ve onları çok daha iyi bir geleceğe hazırlamak için okul öncesi dönemde, dünyada da kabul gören yaklaşımlardan ilham alıyoruz. Sınav Koleji olarak son yıllarda yaklaşım modelleri konusunda anne ve babaların yoğun bir araştırma içerisine girdiklerini görüyoruz.
Anaokulu eğitim modellerinden en fazla araştırılanlar Montessori başta olmak üzere Reggio Emilia, Waldorf, Froebel, Bank Street ve Proje Tabanlı Öğrenme’dir. Okullar yapılarına uygun yaklaşımları temel alarak kendilerini bu şekilde tanıtırlar.
Her bir yaklaşımın belirleyici unsurları bulunmaktadır ve bu unsurlar erken çocukluk döneminde çocuklardaki belirli özelliklere değer verir ve birtakım davranışları teşvik etmeyi hedeflemektedir. Uygulanan programların temel özelliği çocuklarımızın gelişim düzeylerini ve ihtiyaçlarını temel almasıdır. Bu yazımızda sizler için okul öncesi dönemde ülkemizde uygulanan bu tekniklerin çocuklarımıza vermeyi hedefledikleri okul öncesi eğitimdeki temel yaklaşımları detaylandırıyoruz ve sizlerle paylaşmak istiyoruz.
MONTESSORİ YAKLAŞIMI
1900’lü yılların başında İtalya’da Maria Montessori tarafından geliştirilen Montessori yönteminin odağında çocuk bulunmaktadır. Öğretmen sınıf yöneticisinden çok rehber konumundadır. Yöntemin temeli çocukların doğal olarak öğrenme süreci içinde bulundukları ‘oyun’dur. Çocuk, okul öncesi dönemde hemen her şeyi oyunlaştırır, bu şekilde anlam kazandırarak kendini bir bakıma geleceğe hazırlar.
Montessori yönteminde özel olarak hazırlanan oyuncaklar bulunur. Her bir oyuncak, diğer oyuncaklarla bir araya getirildiği zaman sonuç alınmaktadır. Deneme yanılma yoluyla, bir kişinin çocuğa öğretmesine göstermesine ya da doğru yaptığını söylemesine ihtiyaç kalmadan çocuğun kendi kendine deneyimlemesine ve keşfetmesine olanak tanımaktadır.
Montessori eğitim modelindeki temel yaklaşım her çocuğun kendine özgü bir öğrenme yeteneğinin olduğudur. Her çocuk özeldir ve hiçbir çocuk birbiriyle kıyas edilemez. Çocuk yeteneğine ve ilgisine ayrıca öğrenme hızına göre hangi oyuncakla yaşayacağına kendi karar verir.
Montessori modeli çocuklarda hem akademik gelişimi destekler hem de çocuğun çevresi ile etkileşimini artırmak üzerine kurulmuştur. Montessori yaklaşımında çocuklar yaşlarına göre ayrı ayrı sınıflara alınmaz. Birbirine yakın yaş gruplarındaki çocuklar etkileşime girerek birbirlerinden gözlemleme yoluyla öğrenebilmektedirler. Her yıl aynı rehber gözetiminde bulunan çocuklar, rehber öğretmenlerinin değişikliği olmamasından dolayı güven ve tanıdıklık hissi içinde bulunurlar.
Montessori yaklaşımı ile çocuğun özgüven kazanması sağlanıyor. Küçük yaşlardan itibaren bağımsızlık duygusunun kazandırıldığı bu yöntem ile her öğrenci kendi hızında öğrenir.
Montessori yaklaşımını benimseyen anaokullarında bulunması gereken en önemli nokta ise, öğrencilere rehber olan sınıf içi öğretmeninin montessori eğitimini ve sertifika süreçlerini geçmesi gerektiğidir. Montessori yaklaşımına sahip olan bir anaokulu orjinal materyallerden eğitime, öğretmen yeterliliklerinden özel montessori öğretmeni olma sürecine kadar tüm yönleri ile bütünleşik bir yapıda olmalıdır ve yapının kendi içinde birbirini tamamlaması gerekmektedir.
Montessori yaklaşımlı bir anaokul tercih edildiği zaman çocuğunuz özellikle özgüven, düzenlilik, konsantrasyon, bağımsızlık, çevresine saygı, ne istediğini bilme, inisiyatif konularında olumlu özellikler kazanır. Bu özelliklerin yanı sıra okul öncesi dönemde öğrendiği her yeni bilgi ve deneyim, çocuğun geleceği için sağlam temel oluşturmaktadır. Montessori modeli, çocuğun gelişimini doğum ile başlatır, okulöncesi erken dönemde devam ettirir ve ilköğretim ikinci kademeye kadar desteklemektedir.
20. yüzyılın başında İtalyan eğitimci Maria Montessori tarafından geliştirileneğitim modeli ya da diğer deyişle yaklaşımında, öğrencilerin kendi öğrenme süreçlerini yönetmelerine, özgüvenlerini geliştirmelerine ve kendi hızlarında öğrenmelerine izin verir.
Montessori yaklaşımı, öğrencilerin doğal meraklarını ve keşfetme isteklerini kullanarak öğrenmelerini teşvik eder. Bu yaklaşımda öğrencilere, özel olarak hazırlanmış materyaller ve öğretmenin yönlendirmesi ile kendi kendine öğrenme imkanı verilir. Öğrenciler, kendi ilgi alanlarına ve öğrenme ihtiyaçlarına uygun materyalleri seçerek, öğrenme sürecinde bağımsızlık kazanırlar.
Montessori yaklaşımı, öğretmenlerin öğrencileri kişisel olarak tanımalarına ve öğrenme ihtiyaçlarına uygun bir öğrenme ortamı sağlamalarına odaklanır. Öğrenciler, öğretmenin yönlendirmesiyle kendi hızlarında öğrenirler ve öğrenme sürecinde eleştirel düşünme, problem çözme ve yaratıcılık gibi becerileri kazanırlar.
Bu yaklaşım, öğrencilerin özgüvenlerini ve özsaygılarını artırır ve öğrenmeye yönelik tutumlarını olumlu yönde etkiler. Montessori yaklaşımı, dünya genelindeki birçok okulda uygulanmaktadır ve özellikle okul öncesi ve ilkokul düzeyindeki öğrencilerin öğrenmelerini destekler.
WALDORF YAKLAŞIMI
Avusturyalı eğitim bilimcisi Rudolf Steiner tarafından 1919 yılında Almanya’da açılan Waldorf Okulu ve Waldorf yaklaşımının en önemli özelliği eğitimi sanatsal bir biçime dönüştürmeyi hedeflemektedir. Waldorf yaklaşımı, nokul öncesi eğitimde ‘oyun’u aynı Montessori yaklaşımındaki gibi öğrenmenin temeline koymaktadır.
Rudolf Steiner her çocuğun kendine özgü bir potansiyeli olduğunu ve desteklendiği ve uygun koşullar oluşturulduğu takdirde çocuğun içinde bulunan potansiyelin ortaya çıkacağını vurgulamaktadır. Ancak bunun için acele edilmemesi gerekmektedir. Çocuğun içinde var olan potansiyel uygun koşullar sağlandığı zaman erken dönemde de olsa zamanından önce ortaya çıkabilmektedir. erken dönemde eğitim sevgisini kazanan bir çocuk, ileriki akademik dönemde becerilerini çok daha rahat bir biçimde gerçekleştirilebilmektedir.
Yaşam rutinlerini oyunlaştırma yolu ile çocuğa kazandırılmasını ve öğretilmesini amaçlayan yaklaşımda çocuklara öncelikle neyi düşünecekleri değil, nasıl düşünecekleri öğretilmektedir. Her türlü teknolojik cihazdan uzak olarak eğitim gören çocuklar, doğa ile içiçe ve doğal oyuncakların yer aldığı oyuncaklarla kendi istekleri ve seçimleri doğrultusunda keyif alarak öğrenirler. Waldorf okullarını diğer okullardan ayıran önemli bir özellik ise anaokullarının dış görünüşünün ve iç dizaynının aynı bir ev düzenine sahip olmasıdır. Bu rahat düzen, çocukların rahat, saf ve içten yapılarına uyum sağlar. Okullarda, anne babanın çalışma ortamında olduğu süre boyunca çocukların güven duyacağı bir ortam hazırlanır. Çocuk anneden, babadan ve evden ayrılacağı için ağlama krizlerine girmez. İç mekanda kullanılan soft renkler çocuğu yormaz, onu rahatlatır.
Çocukların doğal öğrenme süreçlerini destekleyici bir yaklaşım içinde bulunan Waldorf yaklaşımlı okullar ile çocuğunuzun bireyselliğini, okulun bir zorunluluk olduğu değil yaşamın içinde olması gereken süreçlerden biri olduğu aşılanmaktadır. Serbest bir şekilde oyun oynayan çocuğun hayal dünyası gelişerek daha özgür, bireysellikleri ve bağımsızlıkları kısıtlanmış çocuklar yetişir.
Waldorf Okulu, Rudolf Steiner tarafından geliştirilen bir eğitim modeli ve okul sistemi olarak bilinir. Bu okul sistemi, çocukların fiziksel, entelektüel ve ruhsal gelişimlerini desteklemeyi amaçlar. Waldorf Okulu, 1919 yılında Almanya'da kurulmuştur ve günümüzde dünya genelinde birçok ülkede faaliyet göstermektedir. Waldorf Okulu eğitimi, öğrencilerin yaratıcı, eleştirel ve bağımsız düşünme yeteneklerinin gelişmesine katkıda bulunur.
Waldorf Okulu, öğrencilerin okul hayatı boyunca aynı öğretmenle kalması ve her öğrencinin bireysel öğrenme planına göre eğitim görmesi ile bilinir. Öğrenciler, bir dersin teorik ve pratik yönlerini kapsayan bütüncül bir müfredatla karşılaşırlar. Waldorf Okulu, sanat, müzik ve hareket gibi konuların öğrenilmesine de büyük önem verir. Bu okul sistemi, doğayı ve çevreyi koruma felsefesiyle de uyumludur.
REGGİO EMİLİA YAKLAŞIMI
Montessori ve Waldorf yaklaşımlarındaki gibi çocuk ve oyun merkezli bir yaklaşım içinde olan Reggio Emilia felsefesi adını İtalya’nın kuzeyinde bulunan bir kasabadan almaktadır. Loris Malaguzzi tarafından oluşturulan bu yaklaşım ‘Eğitim bütün çocukların hakkıdır’ diyerek çocuğun kaliteli bir eğitim alabilmesi için toplum ve ailenin ortak çalışması gerektiğini savunur.
Reggio Emilia yaklaşımı, İtalya'nın Reggio Emilia şehrindeki okul öncesi eğitim deneyimleri ve uygulamaları üzerine kurulmuş bir eğitim felsefesi ve modelidir. Bu yaklaşım, çocuk merkezli bir eğitim anlayışına dayanır ve öğrenme sürecinin çocukların ilgi, keşif ve özgür ifadelerine dayanması gerektiğini savunur.
Reggio Emilia yaklaşımı, çocukların doğal merak ve keşfetme isteklerine dayalı öğrenme ortamlarının oluşturulmasını ve öğrenme sürecinde sanat, drama, müzik gibi sanatsal faaliyetlerin kullanılmasını teşvik eder.
Bu yaklaşıma göre, çocuklar öğrenme sürecinde aktif olarak yer almalıdır. Öğretmenler, çocukların öğrenme gereksinimlerini ve ilgi alanlarını gözlemleyerek, onların öğrenme deneyimlerini kişiselleştirebilir ve onların potansiyellerini ortaya çıkarabilirler.
Yaklaşımında özellikle yoğunlaşılan nokta ise, öğretilmesi gerekenler hedeflemesinden ziyade çocukların ihtiyaçlarına yönelik olarak ortaya çıkıyor. Çocuklar hayatın anlamı ile ilgili cevaplar aramaktadırlar ancak çocuklara keşfetmesi için zaman tanınır ve çocuk teşvik edilir. Bunun için çocuklara erken dönemde uygun ortam ve koşullar sağlanır ve fırsat tanınır. Her çocuğun farklı bir potansiyeli bulunmaktadır ve iletişimsel, entelektüel, yaratıcı potansiyellerini geliştirmede çocuğa saygı duyulmalıdır.
Reggio Emilia modelinde, çocuklara somut yaşantılar sunularak, onların deneyimleri aktif olarak gerçekleştirmeleri sağlanır. Bu yaklaşımda çocuklar farklı sembolik araçlardan yararlanarak kendilerini ifade ederler. Örneğin çocuk bir heykeli, gölge oyunlarını, resimi , dramatizasyonu bya da müziği kullanarak kendilerini çok daha rahat ifade etmektedirler. Reggio yaklaşımında ‘Yüz Dili’ olarak adlandırılan bu ifade etme biçiminde çocukların sembolik düşünme becerileri, iletişimi ve herşeyden önemlisi yaratıcılık becerileri gelişmektedir.
Monttessori yaklaşımındaki gibi öğretmen bir rehber konumundadır. Çocuklara sabit bir programı öğretmek yerine, çocuklarla işbirliği yaparak ve onlara rehber olarak seçilen bir konu üzerinde projeler üretiliyor. Proje ile çalışan çocuklarda detaylı öğrenimin daha kolay ve etkili olduğu görüşünü savunan Reggio Emilia felsefesinde diğer metodlardan farklı olarak teknolojiden bir miktar yararlanılır. Çocuklar ile gerçek hayat üzerinde bağlantılar kurmanın önemi vurgulanan metotta sınıfların yaş olarak karma oluşturulması ön planda olur.
Çocukların küçük yaşlardan itibaren merak etmeye ve keşfetmeye programlı olduklarını belirten yaklaşımda, rehberlerin önderliğinde keyifli ve sağlıklı öğrenme ortamının oluşturulacağı belirtilmektedir.
Reggio Emilia yaklaşımı ayrıca, ebeveynlerin çocukların öğrenme sürecine katılmasını ve onların öğrenme deneyimlerini desteklemesini teşvik eder. Bu yaklaşım, dünya genelindeki birçok okulda uygulanmaktadır ve çocukların yaratıcılıklarını, özgüvenlerini ve öğrenme arzularını artırmayı hedeflemektedir.
Reggio Emilia yaklaşımını benimseyen anaokullarını tercih eden anne babalar, çocuklarının soru sorma, araştırma, keşfetme, ilgisi olan alanı derinlemesine inceleyebilme ve karma sınıflar sayesinde işbirliğini rahatlıkla öğrenme ve deneyimleme şansına sahip olurlar.
FROEBEL YAKLAŞIMI
Froebel Yaklaşımı, Alman eğitimci Friedrich Froebel'in 19. yüzyılda geliştirdiği bir eğitim modeli ve felsefesidir. Bu yaklaşım, çocukların doğal eğilimlerini ve yeteneklerini destekleyerek, bütüncül bir öğrenme deneyimi sağlamayı hedefler.
1837 yılında okul öncesi çocukların ihtiyacına yönelik bir program ve eğitim modeli oluşturan Alman eğitimci Friedrich Froebel’in kurduğu ve oluşturduğu bir metoddur. Froebel metodunun özelliği çocukların kendilerini özgür bir şekilde ifade edebilmeleri, yaratıcılıklarını geliştiren etkinliklerle beraber çocuklar arasındaki sosyal iletişimin güçlü olması ve fiziksel aktivite ile desteklenen bir program olmasıdır.
Froebel Yaklaşımı, oyun temelli öğrenme, el işi ve doğa gözlemi gibi özelliklerle öne çıkar. Bu yaklaşım, çocukların öğrenme sürecinde aktif rol oynamalarını, kendi deneyimlerini yaşamalarını ve kendi öğrenme yolculuklarını keşfetmelerini teşvik eder. Friedrich Froebel oyun kavramının çocukta sadece doğal ve dünyayı anlamak için bir araç olmadığının altını çizer. Froebele göre oyun asla sıradan ve tesadüfle oluşan bir durum değildir. Oyun, öğrenme odaklı ve belirlenen bir amaca yöneliktir.
Froebel Yaklaşımı, öğrenme ortamlarının açık, özgür ve yaratıcı olmasını savunur. Bu yaklaşıma göre, çocukların öğrenme sürecinde doğal ve özgür bir ortamda öğrenmeleri, yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini geliştirmeleri, öğrenmeyi daha etkili hale getirir.
Froebel, eğitim sistemlerinde bulunan eşitsizlik anlayışını, yapmacıklığı ve gereksiz formaliteleri reddetmektedir. sevgi, hoşgörü gibi kavramlar bu düşüncede ortaya çıkarken çocukların sorumluluk sahibi olması amaçlanır. Çocukların her birinin farklı gelişme hızına sahip olduğu ve her çocuğun kendi hızında ilerlemesine izin verilmesi gerektiğini savunur. Aynı zamanda öğretmenleri, bilgiyi çocuklara hazır olarak veren değil onlara bilgiyi öğrenmeleri konusunda rehberlik sağlayacak kişiler olarak kategorize etmektedir.
Froebel yaklaşımlı okul öncesi okullarda çocukların soru sorma ve soru çözme becerileri gelişmektedir. Bireysel olarak gelişimleri ilerlemektedir ve kendi kazandıkları yeterlilikler sayesinde çocukların özgüvenlerinde artma olmaktadır. Doğa ile içiçe olan anaokulları sayesinde çocuklar daha sakin ve çevreye duyarlı olarak büyümektedirler.
Froebel Yaklaşımı, dünya genelindeki birçok okulda uygulanmaktadır. Bu yaklaşımın özellikleri, birçok modern eğitim modeli ve teorisi üzerinde de etkili olmuştur. Froebel Yaklaşımı, çocukların bütüncül bir öğrenme deneyimi yaşamasına ve özgüvenlerinin gelişmesine katkıda bulunur.
BANK STREET YAKLAŞIMI
Bank Street Yaklaşımı, 20. yüzyılın başlarında Bank Street College of Education'da geliştirilen bir eğitim modeli ve felsefesidir. Eğitimci Lucy S. Mitchell’in öncüsü olduğu Bank Street yaklaşımı 1916 yılında öğretmen ve psikologlardan oluşan araştırmacı bir grup tarafından oluşturulmuştur. Bu yaklaşım, öğrencilerin öğrenme sürecinde merak, keşif ve yaratıcılık kullanarak aktif olarak yer almalarını teşvik eder.
Bank Street Yaklaşımı, çocukların öğrenme ve gelişim süreçlerini gözlemler ve yakından takip eder. Elde edilen sonuçlardan yola çıkarak çocuğun gelişimi için en elverişli öğrenme ortamının ve eğitim yönteminin ne olduğuna erişmeye çalışır. Çocuğun gelişiminde fiziksel, bilişsel, sosyal, estetik ve duygusal gelişimin bütünsel olarak önemli olduğunu belirtir. Bank Street Yaklaşımı ve Bütüncül Yaklaşım birbirinden ayrılmaz.
Diğer yaklaşım modellerinde de olduğu gibi, Bank Street Yaklaşımında da eğitimin odağında çocuk bulunmaktadır. Bu yaklaşımda çocuklar deneyimlerini aktif olarak elde ederler. Çocuklar aktif olarak araştırma, deneme, keşfetme ve seçim yaparak öğrenme aşamalarını gerçekleştirirler. Çocukların beceri ve bilgi düzeylerine göre şekillenebilen bir dinamiği bulunmaktadır. Değişmez ve sabit kuralları olan bir eğitim sistemine bu yaklaşımda izin verilmez.
Bank Street yaklaşımı ile çocuklar yaratıcılıklarını geliştirebilecekleri alanlarda öğretici deneyimler yaşarlar. Programdaki temel öğretide çocuklar, eleştirel bakış açısıyla düşünmeyi öğrenirler. Ezberci öğrenmeye izin verilmez. Çocuklar bireyselliği, demokratik düşünme tarzını, özerkliği aynı zamanda toplumun içinde aidiyet duygusu ile beraber var olma sürecini deneyimlerler. Aynı zamanda öğrenecekleri konuyu deneyerek ve keşfederek anlamlandırırlar ve öğrenirler. Bank Street yaklaşımında okul sadece akademik olarak bilgilerin öğrenildiği bir yer değil aynı zamanda dünya ile reel bağlantının bulunduğu sosyal bir ortamdır.
Bank Street Yaklaşımı, öğretmenlerin öğrencilere saygı duymasını, onların güçlü yönlerini ve öğrenme tarzlarını anlamasını ve onların bireysel öğrenme ihtiyaçlarına uygun bir öğrenme ortamı sağlamasını hedefler.
Bu yaklaşım, öğrenmenin sadece sınıf ortamında değil, aynı zamanda gerçek hayatta da gerçekleşmesi gerektiğini vurgular. Öğrencilerin, toplumda gerçekleşen olayları, doğayı, teknolojiyi ve kültürleri keşfetmelerine izin verilir. Bu şekilde, öğrencilerin öğrenme sürecinde etkileşim içinde oldukları dünya gerçeklerini öğrenmeleri sağlanır.
Bank Street Yaklaşımı, dünya genelindeki birçok okulda uygulanmaktadır. Bu yaklaşım, öğrencilerin aktif öğrenmelerini teşvik ettiği için, öğrencilerin özgüvenlerini artırır ve öğrenmeye yönelik tutumlarını olumlu yönde etkiler.
Bank Street Yaklaşımını benimseyen bir anaokulu ile çocuğun bireyselliği ve eğitiminin yanı sıra, etkileşimde bulunulan aile, okul, gibi toplumun her kesimini eğitim yoluyla geliştirmek amaçlanmaktadır.
PROJE TABANLI ÖĞRENME
Proje tabanlı öğrenme, öğrencilerin bir sorunun ya da gerçek bir hayatta karşılaşılan bir durumun çözümü için bir proje tasarlaması, planlaması ve yürütmesi yoluyla öğrenmelerine dayanan bir öğrenme modelidir. Bu öğrenme modelinde öğrenciler, kendilerini gerçek hayatta karşılaşabilecekleri sorunlara yönelik olarak hazırlayarak, öğrenme sürecinde aktif rol oynarlar.
Proje tabanlı öğrenme, öğrencilerin bir sorunu veya konuyu araştırdıkları ve çözümler ürettikleri, özgürce keşfettikleri, bağımsız öğrenme becerileri kazandıkları bir öğrenme yöntemidir.Proje tabanlı öğrenme, öğrencilerin merak ve ilgi alanlarını belirlemelerine izin verir. Bu yaklaşımda öğrenciler, önceden belirlenmiş bir proje konusunu araştırarak, soru sorma, problem çözme, yaratıcılık ve eleştirel düşünme gibi beceriler kazanırlar.
Proje Tabanlı Öğrenme, çocuğun üst düzey bilişsel düşünceleri aktivitelerle destekleyen, çocuğun etkinliklere aktif olarak katılmasını sağlayan, birbirinden farklı araç, gereç, materyal ve teknoloji kullanımının bir arada olduğu bir öğretim modelidir. Proje tabanlı öğrenme ile çocuklar kendilerine özgü çalışma, problem çözme, düşünme, sorgulamanın yanı sıra bilgiye erişim, bilgiyi işleme ve harmanlayıp sonuca ulaşma konusunda çocuğu desteklemekte ve çocuğun bu şekilde kanalize olmasını sağlamaktadır. Projeler bireysel olarak oluşturabileceği gibi ekip çalışması ile de oluşturulabilmektedir. Ekip çalışması ile çocuk işbirliğini ve uyumu öğrenir.
Proje tabanlı öğrenme, öğrencilerin aktif öğrenmelerini teşvik eder, öğrenmeyi daha eğlenceli hale getirir ve öğrenmeye karşı ilgiyi artırır. Bu yaklaşım, öğrencilerin öğrenmeyi nasıl öğrendiklerini öğrenmelerine ve hayat boyu öğrenme becerileri geliştirmelerine yardımcı olur.
Proje tabanlı öğrenme, öğrencilerin araştırma yapmasını, veri toplamasını, problem çözmesini, sunum yapmasını ve proje sonucunu değerlendirmesini içerir. Bu yaklaşım öğrencilerin, eleştirel düşünme, işbirliği yapma, iletişim ve yaratıcılık becerileri geliştirmelerine olanak sağlar.
Proje Tabanlı Öğrenme ile çocuklara mevcut bilgiler hazır olarak verilmemektedir. Çocuklara bilgiye ulaşma yetisi kazandırılmaktadır. Çocuklar farklı bilgiler arasında ilişki kurarak yeni bilgiler oluşturabilirler ve üretebilirler. Dolayısıyla Proje Tabanlı Öğrenme, hayal etme, kurgulama, planlama, tasarı oluşturmaya dayalı öğrenme anlayışı olarak karşımıza çıkmaktadır. Proje, bir hedef değil, hedefe ulaşmaya yardımcı altyapı unsurudur. Süreç yönelimli öğrenme ile aşama aşama hedefe doğru gidilmektedir. Teknoloji tabanlı bir öğrenme sistemi olan Proje Tabanlı Öğrenme yaklaşımında aile, ön okuldan kalan zamanlarda aktif olarak çocuğun öğrenme sürecine katılmaktadır.
Bu yöntemde öğretmenler, öğrencilere yol gösterici rolü üstlenirler. Öğrencilerin projelerini nasıl yöneteceklerini, kaynakları nasıl araştırabileceklerini ve verileri nasıl analiz edebileceklerini öğrenmelerine yardımcı olurlar. Bu yöntem, öğrencilerin öğrenme deneyimlerini kişiselleştirmelerine ve kendi hızlarında öğrenmelerine izin verir.
Proje Tabanlı Öğrenme yaklaşımını benimseyen anaokullarını seçen anne-babalar çocuklarının proje tabanlı öğrenme ortamında eleştirel düşünebilme, araştırma yapabilen, sorumluluklarının bilincinde olan, işbirliği halinde çalışabilen bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedir.
Sınav Koleji Anaokulu olarak okul öncesi dönemden başlayarak çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmekteyiz. Sınav Koleji Anaokulu modelleri hakkında detaylı bilgi almak ve size en yakın Sınav Koleji Anaokulunu öğrenmek için 0312 285 99 77 numaralı hattımızdan bizimle iletişime geçebilirsiniz ya da https://sinav.com.tr adresinden ulaşabilirsiniz.
© Sınav Eğitim Kurumları 2021. Tüm hakları saklıdır.